01.01.2020
(Önceki yazıdan devam...)
Bu
arada İran'ın da bir Kanal projesi olduğundan bahsediliyor hem de 1454-1600 km
uzunluğunda. Ta Hazar kıyısından Hint Okyanusuna kadar ülkeyi boydan boya
yarmayı planlıyorlar ve doğrudan açık sulara çıktıkları için Hürmüz Boğazı ile bir meseleleri
kalmıyor.
('Bu kadar uzun kanal olur mu' sorusu kafaları kurcalayabilir. Bugün Unesco tarafından dünya mirası kabul edilen ve 607 yılında yapılan 1760 km uzunluğundaki Büyük Çin Kanalını hatırlarsak bugün için çok zor olmadığını görürüz.) 2012 yılında planlanmış ve ilk olarak 2016 yılında duyurulmuş (veteranstoday.com).
Finans kaynağı Çin olan bu proje Rusya'nın Akdeniz'e ulaşmak için buzlu kuzey denizinden kurtulması ve Hint Okyanusuna kolayca erişmesi demek. Dünyanın en genişi olan Rus kaynaklarına göz diken batı emperyalizmini böylece durdurabilir. Savaş halinde gemileri ile Süveyşi bile zorlayabilir...
('Bu kadar uzun kanal olur mu' sorusu kafaları kurcalayabilir. Bugün Unesco tarafından dünya mirası kabul edilen ve 607 yılında yapılan 1760 km uzunluğundaki Büyük Çin Kanalını hatırlarsak bugün için çok zor olmadığını görürüz.) 2012 yılında planlanmış ve ilk olarak 2016 yılında duyurulmuş (veteranstoday.com).
Finans kaynağı Çin olan bu proje Rusya'nın Akdeniz'e ulaşmak için buzlu kuzey denizinden kurtulması ve Hint Okyanusuna kolayca erişmesi demek. Dünyanın en genişi olan Rus kaynaklarına göz diken batı emperyalizmini böylece durdurabilir. Savaş halinde gemileri ile Süveyşi bile zorlayabilir...
Genel
olarak yeryüzüne baktığımızda, dünya Deniz Ticaretinin kilit noktalarının
denizyolu kapıları (bab), yani boğazlar ve kanallar olduğunu görürüz. Kapıyı
tutan parsayı toplar! Dolayısı ile dünya deniz ticaretini elinde bulundurmak
isteyen denizlerin kapılarını ele geçirmek zorundadır. Akdeniz’in kapıları,
Cebel-i Tarık, Süveyş Kanalı, Bab-ül Mendep (Bab kapı demektir) ve Türk Boğazlarıdır.Okyanus
su yollarını kontrol eden Cebel-i Tarık, Ümit Burnu, Süveyş ve Malaka kapıları
yüzyıldır emperyal gücün kontrolünde olan kapılardır. ABD 1991’den itibaren
Körfezden ve Hazar Denizinden Akdeniz’e kara geçiş kapıları olan Kuveyt’i aldı,
Suriye ve Irak’ı henüz alamadı. Süveyş Kanalını Sisi Darbesiyle, Bab-ül
Mendeb’i Suud-Yemen Savaşı ile ele geçirdi. Dolayısı ile Asya-Avrupa suyolu
ticareti hala batının kontrolü altındadır, Çin ve Rusya ise bundan rahatsızdır,
İpek Yolu için rahat geçiş kapıları aramaktadır. Yeni İstanbul su kapısı
bunlardan biridir...
Böyle
bakınca tüm meselenin deniz ticaret yolları ile dünyayı kontrol altında tutan,
dünya nüfusunun %14'ü iken dünya enerjisinin %86'sını kullanan ve kimin açlıktan
öldüğünü umursamayan, 'Beyaz'ın Üstünlüğü' (White Supremacy) ile sloganlaşan
batı emperyalizminin, Çin'in İpek Yolu projesi ile sarsılmış olduğu görülüyor.
Güç Batıdan doğuya kayıyor ve bu proje ile Çin şimdilik 65 ülkeye kaynakların
ve mamül malların serbest dolaşımı için 'Sen de kazan ben de kazanayım' imkanı
sunuyor ve batı/beyaz sömürüsünü durdurmayı teklif ediyor. Bu serbest dolaşım
için kaynak ve mamül malların su yolundan serbest geçebileceği kapılara ihtiyaç
var. Süveyş Sisi ile tıkalı, Boğazlar da hür değil, öyleyse yeni kapılar
gerekli. Belki bu yüzden İran böyle bir kanal peşindedir. Bu gerçekleşirse ardından
Hazar'ı Karadeniz'e bağlamak için bir Kafkas Kanalı yapılır ve böylece Hint
Okyanusundan gelen gemiler İran Kanalından Hazar'a, oradan da muhtemel Kafkas
Kanalı ile Karadeniz'e ve sonra İstanbul Kanalı ile Akdeniz'e ve Avrupa'ya
serbestçe ulaşabilirler. Çünkü Süveyş Kanalı Mısır'ın, Bab-ül Mendep Boğazı
Suud'un, Hürmüz Boğazı da Birleşik Arap Emirliklerinin tesiri altında, onlar da
ABD emriyle hareket ediyor yani geçit zor ve zorlamalar savaş sebebi sayılabilir...
Özetle
anlaşılan Çin ve Rusya, dünyaya sömürüden uzak, yeni ve adil bir ticaret anlayışı
vaad eden İpek Yolu için serbest geçiş yolları bulmak zorunda ve mevcut dünya
düzeninin elinde tuttuğu kapılara / boğazlarda tıkanmak istemiyor, bunun için
kendi su yolunu inşa etmek zorunda gözüküyor. Pek seslendirilmeyen muhtemel İran
Kanalı da bu amaca hizmet etmek için tasarlanmış gözüküyor. İstanbul Kanalı'nı
da aynı çerçevede düşünmek mümkün. Bu çerçevede Çanakkale de bir kanal ister mi
diye düşünmeden edemiyorum çünkü Montrö orayı da kapsıyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder