Dijital Çağda Cinsiyet Eşitliği ve Tekillik
Peşinen şunu söylemek te yarar var “kadın ve
erkek eşit haklara sahiptir” ve olmalıdır. Bunun tartışmaya açık bir tarafı
yok, hatta “nefes alan herkes eşit haklara sahiptir” cümlesi daha doğrudur. Diğer yandan “kadın-erkek
eşittir” cümlesi çoğumuz tarafından hak anlamında kullanılsa da bugün medya
ve sosyal medyada bu terimin anlamı çarpıtılmaktadır. Varmak istedikleri yer “cinsiyet
eşitliği” dir. Nihai hedef ise “tekillik” (Singularity) dir. Bunun anlamı,
erkek ve kadının aynılaşıp birbirinden vazgeçerek müstakbel erkek ve dişi
robotlara yönelmesidir. Dijital çağın yapı taşlarından biri budur, aile kavramı
içermemektedir. Bunu biraz irdelememiz gerekiyor…
Bunu ilk defa duyan varsa şöyle söyleyelim.
Cinsiyet eşitliği temel olarak “kadın-erkek aynıdır” düşüncesine
dayanır. Yani bizim bildiğimiz mahremiyet duygusunun ortadan kaldırılarak
hiçbir şey hissetmeden birbirini her haliyle bilmek ama cinsel olarak
yorumlamamak anlamına geliyor. Bunu başarmak ta modernlik ve eşitlik olarak
sunuluyor. Kuzey Avrupa’da çocuk parklarına kadın ve erkek organlarından
kaydırak yapıp çocukların içinden geçmesini sağlayarak nasıl doğduğunu
hissetmelerini sağlamak size nasıl geliyor bilmiyorum. Bu fikirdeki annelerin
bir kısmı 0-7 yaş arası çocuklara bazen erkek, bazen kız elbisesi giydirerek bu
eşitliği hissettirmeye çalışıyor, bunu yabancı yayınlarda gördüm. Bunun çocukta
nasıl bir duygusal örselenmeye sebep olacağını anlamak için en yakınınızdaki
psikoloğa danışabilirsiniz. Kimliğin yani ERIKSON ifadesiyle “Kim olduğumuz
hakkındaki kesin kanaat” in yok olacağını, bunun da rol kargaşasına yol
açacağını görmek zor değil...
Yaradılış kanunlarına dönersek; Her şey zıttı ile
var olur, zıttı olmayan bir şeyin varlığı fark edilemez. “Hasta olmadan sağlık,
açlık olmadan tokluk, ölüm olmadan yaşam, gece olmadan gündüz anlam bulamaz”
denilir. Düşünün gece olmasaydı ve sürekli gündüzü yaşasaydık o zaman “gündüz”
sözcüğü olur muydu, olmazdı. Öyleyse biri yok olunca diğeri de yok olmaktadır.
O zaman “gün” de olmazdı çünkü günü nasıl ölçecektik? Buradan anladığımız şey
karşıtı olmayan aslında yok demektir. Çünkü yaradılış “karşıtlığın tamamlayıcı dengesi”
üzerine kuruludur. Tüm bilgisayarlar 1-0 olarak programlanır. Tek kutupla bu iş
olmamakta, çift kutup gerekmektedir. Enerji terapistleri de erkeğin eril, kadının dişil enerjiye sahip ve
tamamlayıcı olduğunu söyler. Bu cinsellikten öte bir şeydir. Bu iki ayrı tür
enerji bir denge içinde birbirine çekilir ve nesil türer, medeniyet devam eder…
Öyleyse neden ısrarla yaradılış dengesiyle oynanıyor
ve biz neden eşitlik gibi masum gerekçelerle bunun bir parçası haline geliyoruz?
Yaşananlar bir tür “benlik yanılgısı” ve “rol kargaşası” dır. Bu
kime yarar? Yaradılışa kafa tutan küresel efendilerin çok işine yarar? Çünkü
onların hedefi “paralel evren” teorisini gerçekleştirmektir. Bu teori ailenin
olmadığı, kadın erkek herkesin aynı ve tek olarak yaşadığı ve herkesin yapay
zekâ tarafından yönetilen birer dijital köle olacağı bir yaşamı hedefler. Küresel
Kültür Mimarlarının film, dizi, oyun, şarkı, reklam, moda ve sosyal medya ile
ekmek arası yedirdikleri subliminal mesajlar bu maksada hizmet eder...
Sanki manüple edilen eşitlik kavramı yerine hak,
adalet ve dengeyi vurgulamalıydık. Çünkü doğa denge üzerine kuruludur. Dişil ve
eril gücün gerçekte ne olduğunu yeniden anlatamaz isek, tohumda olduğu gibi neslin de bozulması işten bile
değil. Bu durumda medeniyetin erimesi de
kaçınılmaz olur. Anahtar ise farkındalıktır…
H. Ali YILDIRIM, 03.09.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder