Corona’nın hep biyolojik yönüne
odaklanıyoruz ama sosyolojik olarak yaptıkları da var. En başta alışkanlıklarımızı
değiştiriyor, insanları evde tutuyor, sosyalleşmeyi bitiriyor, elektronik para
ve elektronik alışverişe zorluyor, eğitimi internete indirgiyor, doğal yerine
sanal ortama yoğunlaştırıyor, 65 yaş üstünü dışlayarak internet kullanabilen genç
nesli ön plana çıkarıyor. İnsanlar uysallaşıyor, savaşlar duruyor, şiddet
azalıyor, toplu hareketler, ayaklanmalar sıfıra iniyor, toplu düşünmek yerine
bireysel düşünme ve bireysel hareket etme ön plana çıkıyor. Tamam, da böyle olunca ne oluyor? Bence iki
şey oluyor;
Birincisi dünyanın her yerinde aynı
problem yaşandığından ve medya aracılığı ile eş zamanlı bilgi alındığından, her
kıtadaki insanlar aynı anda, aynı duyguları yaşıyor. Aslında, farkına varmadan
ortak bir kaderi paylaşarak “Dünya Vatandaşı” hissini ucundan yakalıyor. Bu
duygu ileriki zamanlarda tüm dünya insanları arasında bir “Ortak yaşanmışlık”
duygusu olarak hizmet edecek ve bu da “dünya milleti” kavramının başlangıcı
olacaktır. Bunun arkasından uzay tehditleri ve uzay savaşı senaryoları piyasaya
sürülüp pekiştirilecektir. Çünkü sistemin oturması için aynı şekilde düşünen ve
duygulanan bir dünya toplumuna ihtiyaç var, şimdi olanlar da “geleceğin alt
yapısı” olmaya çok uygun, şöyle ki:
Toplumları bir arada tutan unsurlardan
biri de “Ortak yaşanmışlıklar yani “ortak geçmiş” tir. Ortak geçmişi olmayan
toplulukların bir arada durması çok zordur. Örnek: Ortak geçmiş eksikliği
yüzünden AB vatandaşlığı mayasının tutmaması. Oysa Kurtuluş, Çanakkale, Malazgirt
Savaşları ve öncesindeki 300 yıl kadar süren (MS:800-1071) göç hikâyemiz, bize bir
ortak yaşanmışlık hissi sunmakta ve “aidiyet duygusu” vermektedir. Buradan şunu
anlıyoruz; aynı zorluğu paylaşan insanlar, yaşadıkları problemi yenmek için bir
dayanışma ve yardımlaşma duygusu içine giriyorlar, yani “kader birliği”
yapıyorlar, bu da aralarında bir bağ oluşturuyor. Hollywood kaynaklı “Uzaylı
İstilası” filmlere de aslında duyarsız ABD toplumuna “dayanışma” aşılamaya
çalışan “Yapay Duygu Jeneratörü” olarak bakılmalıdır. Corona da bunu yapıyor, ortak
bağ kurmak için 7,5 milyar insana ortak duygu (kader birliği) pompalıyor, yani
eğitiliyoruz, farkında olmadan…
Öyleyse, “Corona bir tatbikattır /
testtir” diyenlere hak vermek gerekiyor. Çünkü biraz geriden bakmayı denersek, evet
Corona can alıyor ama aynı zamanda gelecekteki sosyal düzenin altyapısını da
oluşturuyor. Beyinleri formatlıyor, algı şekli tamamen değişiyor. Örnek: “Süper
Batı” algısı AB ve ABD’nin çaresizlik içinde Corona’ya diz çökmesi, İngiliz
hükumetinin tedbirlere uymayanlara sert davranacağını duyurması bu algıyı yerle
bir ediyor. Corona tüm bunları “ölümü
gösterip sıtmaya razı ederek” yapıyor, bu apaçık ortada. Nasıl bir güçse, tüm
dünya eş zamanlı olarak tıpış tıpış söyleneni yapıyor, hiç kimse “Benim
seyahat, gösteri, ayaklanma, yürüyüş, eğlenme, yeme-içme, para harcama
özgürlüğüm var, ben evde durmam” diyemiyor, en azılı ayaklanmacılar bile sus
pus oluyor. Demek ki uğruna ağıtlar yakılan, savaşlar verilen, komplolar kurulan,
milyarlar harcanan demokrasinin ömrü, küçük Corona’nın “Hadi ordan” demesine
kadarmış…
İkincisi insanlar dayanışmadan
uzaklaştırılarak, 21. Yüzyıl insan modeline hazırlanıyor. Bunun adı “tekil
yaşam” (Singularity)
dır. “Tekil” den kasıt, insanların, milli, ailevi, sosyal ve dayanışma duygularını
bırakıp, sadece kendisiyle ilgilenmesi ve hatta üremeden vazgeçmesidir. Bu
modelde insanın her türlü duygusal ve sosyal ihtiyacı “artırılmış sanal
gerçeklik” ile karşılanırken kendi gerçekliği ile bağı kesilir, milli benlik
kaybolur ve dijital teknolojiyi ilah yapan “Dijital Kölelik” dönemi başlar. Olunca
ne olacak? Üstün akıl, insanlık üzerinde bir “Tam Güç” (Kadir-i Mutlak-Omnipotence) sağlamış olacak ve
tüm insanlık ona hizmet eder hale gelecek ve hatta çipler vasıtasıyla herkesin
ömrüne bile o karar verecek…
Bunlardan yola çıkarak şu tespitte bulunayım; Corona
biyolojik bir gerçektir ama sosyolojik / psikolojik yan etkileri çok daha önemlidir.
Gidişat, önümüzdeki yüzyıl sisteminin “Robotik Sosyalizm” olacağını anlatıyor. Robotların
devreye girmesiyle, insanın da yarı-robot (cyborg) olması gerekecektir, yoksa
sistem dışında kalır ve yok olur. Konuyu bağlarsak, “Virüs aşısı bulunup (!)
dağıtıldığında dünya yepyeni bir alana adım atacak” demek abartı olmaz. En
azından okların yönü bunu gösteriyor ancak ok atıldıktan sonra nereye varır,
bunu bilemeyiz. Atasözü, “Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir”, “Gün ola
harman ola” derken, şerden hayır, hayırdan şer çıkabileceğini hatırlamak ta da fayda
var…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder