S-400 Diplomasisi
S-400 Füzeleri yine manşet oldu, oldukça yoğun bir haber
trafiği var. Rusya ile geçen yıl anlaşmasını yaptığımız füze sisteminin bir
kısmı 12-13-14 Temmuz tarihlerinde Ankara’ya giriş yapmış, mühimmatı ise yaz
sonunda gemi ile gelecekmiş. Geçen yıl Temmuz ayında tam bir yıl önce bir yazı
daha yazmıştım. O yazıda bu sistemin teknik özelliklerine de bir nebze
değinmiştim. Özetle bu bir hava savunma sitemidir ve 600 km mesafedeki 30.000
m. ye kadar yükseklikte uçan her türlü hava cismini tespit ediyor, 400 km den
itibaren de vurarak imha edebiliyor. Yani gökyüzüne korku salıyor, çelik bir
ağla örüyor. Kabaca özelliği budur, ancak iç ve dış kamuoyunda oldukça yakından
takip edilen sıcak bir konu olması ile dikkati çekiyor. Peki, bu füzeyi bu
kadar önemli kılan ve herkesin tartışmasına neden olan mesele nedir?
S-400 ile korunan Türkiye hangi yeteneklere ulaşır?
Birincisi bu sistem varken, B-52 ağır bombardıman uçakları dâhil hiçbir silah havadan
tehdit edemez, ya da izin almadan hava sahamızdan geçemez. Çünkü her ülke
egemenlik hakkı olarak izinsiz uçuşları zorla durdurma yetkisine sahiptir. B-52’yi
önemli kılan şey önceki model B-29'un II. Dünya Savaşına son noktayı koymasıdır. Atom bombası bu uçakla
atılmıştı. Bir seferde tonlarca bomba yağdırarak kısa sürede bir kasabayı yok
etme kabiliyetine sahiptir. Diğer taraftan Türkiye Doğu Akdeniz’i uçuşa kapalı
alan ilan edebilir ve petrol arama dengelerini değiştirebilir. Kıbrıs’ı uçak
gemisi ile tehdit etme gösterisi anlamsızlaşır. Akdeniz’de yeni bir söz sahibi
oluşur. Füzenin kendisi önemli olsa da dünyayı kıpırdatan bu değil, Nato Üyesi
Türkiye’nin Rusya’dan bir savunma sistemi alarak batıdan bağımsız olduğunu ilan
etmesidir…
Uluslararası ilişkiler hep varsayımlar üzerine kuruludur.
Bir ülke diğerine “Şunu yap bunu yapma” derken aslında “İtaat et yoksa seni parayla
/ silahla mahvederim” demek ister. Diplomasi bunun üzerine kuruludur. Diplomasi
yürütenler ise cevaplarını oluştururken en kötü durumda ne olacağını hesaplar
ve buna göre söyleneni ya kabul eder ya oyalar, ya da “Kusura bakma” der. Her
ülke bu anlamda mutlak anlamda kendi çıkarını düşünür. “Kusura bakma” demek
için ise elinizin güçlü olması gerekir. Bu güç para ve savunma sistemleri ile
mümkündür. Daha basit ifade ile dış politikada nasıl davranacağınızı, aktif mi
pasif mi olacağınızı, kuru gürültü değil elinizdeki silah sistemleri belirler.
İşte S-400 de “Söylediğimi yap yoksa başına bomba yağar” tarzı tehditlere “Hodri meydan” deme aracıdır. Bu da zorbalık yapanları masaya oturtup anlaşmaya zorlamak demektir. Batıyı rahatsız eden konu budur, düne
kadar maraba gördüğü bir ülke “Kusura bakma, ben egemenim” diyor. Aga (!) nın
sözünün üstüne söz söylüyor, olacak iş mi ?
Esas mesele bunun ardından ne olacağıdır. Yani herkes bir
yaptırım bekleyişi içindedir. Gizli bir endişe söz konusudur. ABD kritik bir
yol ayrımına girmiştir. Bunun ardından yaşanacakların sonucunda ya başka
ülkeler de ağanın buyruğundan çıkmayı deneyecek ya da ağa bu duruma bir çözüm
bulacak. İlk çözüm olarak ta F-35’leri vermemekle tehdit ediyor. Güya F-35
teknik detayları Rusya’nın eline geçermişmiş. Türkiye verecekse S-400 almadan
da verir. Ne demek yani? Gülünesi bir konudur bu. Atom bombası teknolojisini çalan
Rusya bunu da çoktan çalmıştır. Wiki-leaks gibi tüm sırların ortaya döküldüğü
bir ortamda mesele bu olamaz. Bu sefer Türkiye Rus uçağı alırsa durum daha da
berbat olur mesele meseleyi doğurmuş olur. Durum onlar için “Altı sakal üstü
bıyık” haline gelmiştir. Eğer ABD İran’dan sonra Türkiye’ye de musallat olmayı
düşünüyorsa, İran planını hatta tüm planlarını yenilemek zorunda kalacaktır. Bu
da kerhen İran’ı rahatlatır çünkü saldırganın yeni sorunları vardır. Şimdi
yukarıdaki sorulara cevap bulmak için batının kafası harıl harıl çalışmak ve
her şeyi iki kere düşünmek zorundadır…
Görüldüğü gibi S-400 şu an için bir silah sisteminden çok
bir diplomasi aracı olmuş durumdadır. Sadece 6 Antonov uçağının inmesi bile
dışişlerinin elini oldukça güçlendirmiştir. Dahası, “Türkiye S-400 sahibi
olsaydı 15 Temmuz gecesi izinsiz tek uçak kalkabilir miydi?” sorusu akla geliyor.
Cevap hayır ise, S-400 aynı zamanda iç güvenlik teminatı da olmuştur
diyebiliriz. Üstelik füzelerin geliş tarihi de manidardır…
H. Ali
YILDIRIM, 15.07.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder