3 Eylül 2019 Salı

Dijital Çağda Cinsiyet Eşitliği ve Tekillik

Peşinen şunu söylemek te yarar var “kadın ve erkek eşit haklara sahiptir” ve olmalıdır. Bunun tartışmaya açık bir tarafı yok, hatta “nefes alan herkes eşit haklara sahiptir” cümlesi daha doğrudur.  Diğer yandan “kadın-erkek eşittir” cümlesi çoğumuz tarafından hak anlamında kullanılsa da bugün medya ve sosyal medyada bu terimin anlamı çarpıtılmaktadır. Varmak istedikleri yer “cinsiyet eşitliği” dir. Nihai hedef ise “tekillik” (Singularity) dir. Bunun anlamı, erkek ve kadının aynılaşıp birbirinden vazgeçerek müstakbel erkek ve dişi robotlara yönelmesidir. Dijital çağın yapı taşlarından biri budur, aile kavramı içermemektedir. Bunu biraz irdelememiz gerekiyor…

Bunu ilk defa duyan varsa şöyle söyleyelim. Cinsiyet eşitliği temel olarak “kadın-erkek aynıdır” düşüncesine dayanır. Yani bizim bildiğimiz mahremiyet duygusunun ortadan kaldırılarak hiçbir şey hissetmeden birbirini her haliyle bilmek ama cinsel olarak yorumlamamak anlamına geliyor. Bunu başarmak ta modernlik ve eşitlik olarak sunuluyor. Kuzey Avrupa’da çocuk parklarına kadın ve erkek organlarından kaydırak yapıp çocukların içinden geçmesini sağlayarak nasıl doğduğunu hissetmelerini sağlamak size nasıl geliyor bilmiyorum. Bu fikirdeki annelerin bir kısmı 0-7 yaş arası çocuklara bazen erkek, bazen kız elbisesi giydirerek bu eşitliği hissettirmeye çalışıyor, bunu yabancı yayınlarda gördüm. Bunun çocukta nasıl bir duygusal örselenmeye sebep olacağını anlamak için en yakınınızdaki psikoloğa danışabilirsiniz. Kimliğin yani ERIKSON ifadesiyle “Kim olduğumuz hakkındaki kesin kanaat” in yok olacağını, bunun da rol kargaşasına yol açacağını görmek zor değil...
Yaradılış kanunlarına dönersek; Her şey zıttı ile var olur, zıttı olmayan bir şeyin varlığı fark edilemez. “Hasta olmadan sağlık, açlık olmadan tokluk, ölüm olmadan yaşam, gece olmadan gündüz anlam bulamaz” denilir. Düşünün gece olmasaydı ve sürekli gündüzü yaşasaydık o zaman “gündüz” sözcüğü olur muydu, olmazdı. Öyleyse biri yok olunca diğeri de yok olmaktadır. O zaman “gün” de olmazdı çünkü günü nasıl ölçecektik? Buradan anladığımız şey karşıtı olmayan aslında yok demektir. Çünkü yaradılış “karşıtlığın tamamlayıcı dengesi” üzerine kuruludur. Tüm bilgisayarlar 1-0 olarak programlanır. Tek kutupla bu iş olmamakta, çift kutup gerekmektedir. Enerji terapistleri de erkeğin eril, kadının dişil enerjiye sahip ve tamamlayıcı olduğunu söyler. Bu cinsellikten öte bir şeydir. Bu iki ayrı tür enerji bir denge içinde birbirine çekilir ve nesil türer, medeniyet devam eder…
Öyleyse neden ısrarla yaradılış dengesiyle oynanıyor ve biz neden eşitlik gibi masum gerekçelerle bunun bir parçası haline geliyoruz? Yaşananlar bir tür benlik yanılgısı” ve rol kargaşası” dır. Bu kime yarar? Yaradılışa kafa tutan küresel efendilerin çok işine yarar? Çünkü onların hedefi “paralel evren” teorisini gerçekleştirmektir. Bu teori ailenin olmadığı, kadın erkek herkesin aynı ve tek olarak yaşadığı ve herkesin yapay zekâ tarafından yönetilen birer dijital köle olacağı bir yaşamı hedefler. Küresel Kültür Mimarlarının film, dizi, oyun, şarkı, reklam, moda ve sosyal medya ile ekmek arası yedirdikleri subliminal mesajlar bu maksada hizmet eder...
Sanki manüple edilen eşitlik kavramı yerine hak, adalet ve dengeyi vurgulamalıydık. Çünkü doğa denge üzerine kuruludur. Dişil ve eril gücün gerçekte ne olduğunu yeniden anlatamaz isek, tohumda olduğu gibi neslin de bozulması işten bile değil. Bu durumda medeniyetin erimesi de kaçınılmaz olur. Anahtar ise farkındalıktır…
H. Ali YILDIRIM, 03.09.2019

Hiç yorum yok: